Ad Code

Son Yayınlananlar

6/recent/ticker-posts

AÇLIK


Günümüzde dünyamızın en önemli sorunlarından biri
açlıktır.

Dünyamızdaki aç insan sayısının yaklaşık bir milyardan fazla olduğu tahmin edilmektedir.

Ayrıca, kişisel olarak bakıldığında da açlık çok önemli durumlardan birini oluşturur, hiç kimse aç kalmak, yatağa aç girmek veya aç yaşamak istemez.

Açlık, hızlı kilo vermek için veya çeşitli yeme içme bozuklukları görülen bir çok hastalıkta, kaza, ameliyat, kanser, yanık gibi klinik durumlarda ya da sosyal, doğal afetler veya ekonomik nedenlerle gıdaya erişememe durumunda yeterli gıda alınamaması sonucu ortaya çıkar.

Asıl açlık; midelerimizin duyduğu değil hücrelerimizin aç kalarak, gıda, enerji, vitamin ve minerallerin yoksunluğu olarak tanımlanabilir…

Açlık devamında ve daha ileri dönemde malnütrisyon ve devamında yaşa bağlı olmayan erken ölümler meydana gelir… 

Peki açlık durumunda vücudumuzda neler oluyor.

Kısaca bir değerlendirelim…

Aslında çoklu kompleks mekanizmalar devreye girer…

Vücudumuzdaki enerji kaynakları karbonhidratlar, yağlar, proteinler, mineral, vitaminler ve eser elementlerdir.

Açlık durumu söz konusu olduğunda açlığın süresine bağlı olarak hücrelerimizde ve vücudumuzda ne gibi değişiklikler ortaya çıkıyor?

Aç kalmaya başladığımızdan itibaren, besin alınımının azalması sonucunda hücre enerji düzeylerini sabit kalmasını sağlamak ve korumak için bazı mekanizmaları devreye sokarak hücresel yanıtlar ortaya koyar.

Kanımızda glukoz ve aminoasitler azalır.

Hormonal mekanizmalar devreye girer.

Açlıkta sırasıyla önce karbonhidratlar, sonra yağlar daha sonra ise proteinler tüketilir.

Kısa süreli açlıkta, öncelikle kalp ve iskelet kasları glukoz kullanmayı bırakır, yerine serbest yağ asitleri ve keton kullanır…

Beyin ise bu dönemde glukoz kullanmaya devam eder…

Glikojen depoları korunur…

Glukozun bir kısmı Karaciğerde laktata dönüşür.

Laktat ise serbest yağ asitlerinin glukoza çevrilmesinde rol oynar…

Hücresel enerji bir müddet bu şekilde üretilmeye ve sabit kalmaya devam eder…

Bu dönemde hormonlarda değişimler başlar…İnsülin azalır, Glukagon, Büyüme Hormonu, İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1, Glukokortikoidler, Epinefrin ve Tiroid Hormonları artar…

Yukarıdaki değişimler bir müddet değişmeden devam eder, Ancak;  aç kalma süresi uzadıkça bu durum farklılaşmaya başlar…

Sürelere göre açlıkta neler oluyor?

1) Gıdaların emilimi sonrası (postabsorbtif) dönem (5-6 saat): Bu dönemde beyin, böbrek ve iskelet kası gibi dokular için glukoz birincil enerji kaynağıdır.

2) Erken açlık dönemi (1-7 gün): Açlığın ilk 72 saatlik döneminde beyin, renal medulla ve eritrositler ilk olarak enerji kaynağı olarak glikozu kullanır.

Periferik dokular glukoz yerine yağ asitlerini kullandığından, kas ve böbrek için enerji kaynağı olarak yağ asitlerinin önemi artar.

Beyin glukoz yerine yakıt olarak keton cisimciklerini kullanmaya başladığında artık KC glikojen depoları boşalmıştır.

Glikojen depoları tükendiğinde, periferik dokularda proteinler yıkılmaya başlar ve glukoz öncelikli olarak, aminoasit ve gliserolden glukoneogenez (glukozun karbonhidratlar dışında diğer moleküllerden oluşması) yolu ile üretilir.

Bu dönemde fizik muayenede belirgin bir özellik saptanmaz.

3) Devam eden ara açlık dönemi (1-3 hafta): Bu dönemde yağ dokusunda lipoliz ve hepatik ketogenez artar.

Glukoz hem hepatik hem de renal glukoneogenez yolu ile üretilir.

Yağ asitleri ve keton cisimcikleri böbrekler ve kas dokusu için asıl enerji kaynakları durumundadır ve artık beyin için keton cisimcikleri glikozdan daha önemli konumdadır.

4) Uzamış açlık dönemi (> 3 hafta): Artık böbrekler ve kas dokusu için asıl enerji kaynağı yağ asitleri ve keton cisimcikleridir.

Beyinde enerji kaynağı olarak glukoz kullanımının yerini keton cisimciği kullanımı almıştır.

Sonuç olarak, enerjinin kaynağı yağ dokusundaki trigliseridlerdir.

Kas yıkımı ve KC glukoneogenezi çok azalmıştır. Artık vücudumuz bu dönemde kas yıkımını ve KC’de yeniden Glukoz yapımını azaltır.

Yeterli sıvı (1,5 lt/gün) ve bir miktar elektrolit (1,5 g tuz) alan kişiler  açlığa biraz daha dayanabilirler.

Ancak bu süre uzadıkça vücuttaki beyin, sinir ve kaslar başta olmak üzere organlar kaybedilir.

Yeterli sıvı ve mineral alımı olmayanlar, dehidratasyon ve elektrolit dengesizliği nedeniyle birkaç günde kaybedilir, gerekli sıvı ve elektroliti alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir.

Ama sonuçta vücutta ciddi defektler ortaya çıkar…

Açlık Süresince Klinik Tablo:

-Vücut total yağ dokusu miktarı açlığa dayanma süresini etkiler.

-Günlük 2000 kalori gereksinimi olan sağlıklı, normal kilolu bir kişi 30-60 gün aç olarak hayatını devam ettirebilirken obez bir şahıs açlığa daha uzun süre dayanabilmektedir. Beraberinde su alımının da olmadığı açlık durumları daha dramatik bir klinik tablo ile seyreder.

-Açlık süresince kilo kaybı ve zayıflama klinik tabloya hakim olan bulgulardır.

-Yağ asitleri mobilizasyonuna paralel şekilde seviyesi artan keton cisimleri ketonemiye neden olarak ağızda aseton kokusu ile birlikte idrarda da keton cisimlerinin tespit edilmesine neden olur.

-Orbital yağların kaybı nedeniyle gözler çökmüstür.

-Deride incelme, kuruma ve pullanma görülür, elastikiyet ve pigmentasyon kaybı vardır ve deri uzuvlar üzerinde kıvrımlar oluşturur.

-Kişi solgun gözükür.

-Ödem ve asit, protein kaybı nedeniyle onkotik basınçta meydana gelen değişikliklere bağlıdır.

-Kalp kasında da atrofi oluşması nedeniyle kalp yetmezliği gelişir.

-Arteriyel tansiyondaki azalmaya bağlı nabız filiform özellik kazanır ve palpe edilemez hale gelir.

-Açlığın ilk 48-72 saatlik döneminde kan basıncı sabit kalırken, nabız sayısı artar.

-Bu dönemde fizik aktivite genel olarak iyi durumdadır ve merkezi sinir sistemi fonksiyonları hemen hiç etkilenmez.

-Açlık süresi uzadıkça açığa çıkan sıvı-elektrolit kaybı ve ek olarak katabolizmadaki artış sonucu biriken metabolitler nedeniyle bilinç kaybı meydana gelir, sonuçta koma ve ölüm görülür.

Sağlıklı ve normal kilolu kişilerde 1-3 günlük açlık sonrası yapılan bir çalışmada, aktif protein yıkılımı belirlenirken, obez kişilerde görülmediği bildirilmiştir. Kilolu kişiler uzun süreli açlıkta normal insanlara göre daha şanslıdırlar… 

Açlık maruziyeti olan kişilerde bazal metabolizma hızı düşer. Ancak beslenemem durumu devam ederse bir müddet sonra hipertiroidi meydana gelir ve katabolizma daha da hızlanabilir….

Metabolik ve yapısal olarak birçok sistem üzerinde etkili olan açlık durumunda klinik tablo da benzer şekilde çeşitlilik gösterir.

-Bir idrarla azot atılımı artar. Protein yıkım göstergesidir.

-Kanda Tiroid Hormon seviyesi ilk 24 saatte azalmaya başlar 3-7 günde %50 oranında azalır, daha sonraki dönemlerde ise artmaya başlar.

-Açlık sırasında glukagon salgılanması artar ve glukoneogenezin (Glukozun vücut içinde diğer moleküllerden üretilmesi) azami olduğu açlığın 3. gününde doruğa ulaşır.

-Açlıkta 3. günden sonra hücre siklusunda görevli enzimlerin (timidin kinaz, ornitin dekarboksilaz ve mukozal DNA polimeraz) etkileri azaldığından, hücre mitozu yavaşlamakta ve bazı hücreler siklusun G1 evresinde kalmaktadır.

-Bu duruma bağlı olarak epitel hücrelerinin yenilenmesi yavaşlamaktadır.

-Beslenmenin yeniden başlamasıyla birlikte bu enzimlerin aktivitelerinde ve hücre mitozunda artış görülmektedir.

-Açlığın şiddetine bağlı olarak gastrin düzeyinde azalmalar olabilir.

-Açlığın süresine bağlı olarak barsaktaki pariyetal hücrelerin tubuloveziküllerinde düzleşmeler ve zamanla ortadan kalkma dolayısıyla da hücre içi kanalların lümenlerinde daralma ve mikrovilluslarda kısalmalar meydana gelmektedir

Uzun süren açlık Dünyamız da özellikle Savaşlar, ve Zorunlu Göç, Ekonomik Durumu kötü olan Ülkelerde gittikçe artmaya devam ediyor…

Bunun yanında Açlık Grevleri önemli rol oynamakta…

Kısa Süreli Açlık, Oruç ve Aralıklı Fasting uygulamaları vücudumuzun daha sağlıklı olmasına, yenilenmesine, toksinlerin atılmasına ve kök hücrelerimizin uyarılmasına yol açtığı için desteklenmelidir…Su mutlaka her gün yeterince alınmalıdır….Ama uzun süreli açlık ASLA….

Açlık Durumunun Tedavisi:

Tedavi yöntemleri planlanırken, bulantı-kusma, sindirim sistemi hastalıkları, metabolik kronik hastalıklar, anoreksiya nervosa, malnütrisyon durumları, kronik depresyon, koma gibi bilinç durumu değişiklikleri, yoksulluk, kıtlık, protesto amaçlı açlık gibi altta yatan nedenin bilinmesi önemlidir.

Kişinin açlığın hangi evresinde olduğunun klinik ve laboratuvar olarak belirlenmesi, ek hastalıkların varlığı ve bu süreçte alınabilmiş gıdaların özellikleri tedavide belirleyici rol oynamaktadır.

Protesto amaçlı gönüllü açlık eylemleri ile ilgili olarak Dünya Hekimler Birliği tarafından 1991 yılında hazırlanarak yeniden gözden geçirilen Malta Bildirgesi, bu kişilerin takip ve tedavisi ile ilgilenecek hekimler için değerli bir kaynaktır.

Yalnızca sıvı ve elektrolit alınan açlıklarda, özellikle karbonhidratların alınmaya başlanması ile birlikte ortaya çıkan, kalorisi yüksek yeniden beslenme bu kişilerde B1 vitamini eksikliğini derinleştirmekte ve Wernicke-Korsakoff

Sendromu
(WKS)
olarak adlandırılan klinik tablonun oluşmasına yol açmaktadır. WA bulguları ile öğrenme ve hafıza defektinin beraber olduğu semptom kompleksidir.

Bu hastalarda yeniden beslenme sendromu (Refeeding Sendromu) olarak adlandırılan ve ölümle sonlanabilen bir tablo ortaya çıkabilir.

Kesin enerji yoksunluğu ve yetersiz enerji alımı nedeniyle oluşan durumların tedavisi ve bu durumdaki yaklaşımlar ise daha farklıdır.

Sözgelimi, ideal ağırlığının %30’undan fazlasını kaybetmiş bir anoreksia nevroza hastası hızlı beslenirse hipofosfatemi, kardiyak arrest ve deliryum gelişebilmektedir.

Kısa süreli açlıklar iyidir, ama uzun süreli açlık geri dönüştürülemeyen hasarlara yol açar…İnsanlığın Açlıkla Mücadelesine çeşitli yollarla destek olalım….Yardımcı olalım…

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code