Günümüzde dünyamızın
en önemli sorunlarından biri açlıktır.
Dünyamızdaki aç
insan sayısının yaklaşık bir milyardan fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Ayrıca, kişisel
olarak bakıldığında da açlık çok önemli durumlardan birini oluşturur, hiç kimse
aç kalmak, yatağa aç girmek veya aç yaşamak istemez.
Açlık, hızlı kilo
vermek için veya çeşitli yeme içme bozuklukları görülen bir çok hastalıkta, kaza,
ameliyat, kanser, yanık gibi klinik durumlarda ya da sosyal, doğal afetler veya
ekonomik nedenlerle gıdaya erişememe durumunda yeterli gıda alınamaması sonucu
ortaya çıkar.
Asıl açlık;
midelerimizin duyduğu değil hücrelerimizin aç kalarak, gıda, enerji, vitamin ve
minerallerin yoksunluğu olarak tanımlanabilir…
Açlık devamında ve daha ileri dönemde malnütrisyon ve devamında yaşa bağlı olmayan erken ölümler meydana gelir…
Peki açlık durumunda vücudumuzda neler oluyor.
Kısaca bir
değerlendirelim…
Aslında çoklu kompleks
mekanizmalar devreye girer…
Vücudumuzdaki enerji kaynakları karbonhidratlar,
yağlar, proteinler, mineral, vitaminler ve eser elementlerdir.
Açlık durumu söz konusu olduğunda açlığın süresine bağlı olarak hücrelerimizde ve vücudumuzda ne gibi değişiklikler ortaya çıkıyor?
Aç kalmaya başladığımızdan itibaren, besin alınımının azalması sonucunda hücre enerji düzeylerini sabit kalmasını sağlamak ve korumak için bazı mekanizmaları devreye sokarak hücresel yanıtlar ortaya koyar.
Kanımızda glukoz ve aminoasitler azalır.
Hormonal mekanizmalar devreye girer.
Açlıkta sırasıyla önce karbonhidratlar, sonra
yağlar daha sonra ise proteinler tüketilir.
Kısa süreli açlıkta, öncelikle kalp ve iskelet
kasları glukoz kullanmayı bırakır, yerine serbest yağ asitleri ve keton
kullanır…
Beyin ise bu dönemde glukoz kullanmaya devam
eder…
Glikojen depoları korunur…
Glukozun bir kısmı Karaciğerde laktata dönüşür.
Laktat ise serbest yağ asitlerinin glukoza
çevrilmesinde rol oynar…
Hücresel enerji bir müddet bu şekilde
üretilmeye ve sabit kalmaya devam eder…
Bu dönemde hormonlarda değişimler başlar…İnsülin azalır, Glukagon, Büyüme Hormonu, İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1, Glukokortikoidler, Epinefrin ve Tiroid Hormonları artar…
Yukarıdaki değişimler bir müddet değişmeden devam eder, Ancak; aç kalma süresi uzadıkça bu durum farklılaşmaya başlar…
Sürelere göre açlıkta neler oluyor?
1) Gıdaların emilimi sonrası (postabsorbtif)
dönem (5-6 saat): Bu dönemde beyin, böbrek ve iskelet kası gibi
dokular için glukoz birincil enerji kaynağıdır.
2) Erken açlık dönemi (1-7 gün):
Açlığın ilk 72 saatlik döneminde beyin, renal medulla ve eritrositler ilk
olarak enerji kaynağı olarak glikozu kullanır.
Periferik dokular glukoz yerine yağ asitlerini
kullandığından, kas ve böbrek için enerji kaynağı olarak yağ asitlerinin önemi
artar.
Beyin glukoz yerine yakıt olarak keton cisimciklerini kullanmaya başladığında artık KC glikojen depoları boşalmıştır.
Glikojen depoları tükendiğinde, periferik dokularda proteinler yıkılmaya başlar ve glukoz öncelikli olarak, aminoasit ve gliserolden glukoneogenez (glukozun karbonhidratlar dışında diğer moleküllerden oluşması) yolu ile üretilir.
Bu dönemde fizik muayenede belirgin bir
özellik saptanmaz.
3) Devam eden ara açlık dönemi (1-3 hafta): Bu dönemde yağ dokusunda lipoliz ve hepatik ketogenez artar.
Glukoz hem hepatik hem de renal glukoneogenez
yolu ile üretilir.
Yağ asitleri ve keton cisimcikleri böbrekler
ve kas dokusu için asıl enerji kaynakları durumundadır ve artık beyin için
keton cisimcikleri glikozdan daha önemli konumdadır.
4) Uzamış açlık dönemi (> 3 hafta): Artık böbrekler ve kas dokusu için asıl enerji kaynağı yağ asitleri ve keton cisimcikleridir.
Beyinde enerji kaynağı olarak glukoz
kullanımının yerini keton cisimciği kullanımı almıştır.
Sonuç olarak, enerjinin kaynağı yağ dokusundaki
trigliseridlerdir.
Kas yıkımı ve KC glukoneogenezi çok
azalmıştır. Artık vücudumuz bu dönemde kas yıkımını ve KC’de yeniden Glukoz yapımını
azaltır.
Yeterli sıvı (1,5 lt/gün) ve bir miktar elektrolit (1,5 g tuz) alan kişiler açlığa biraz daha dayanabilirler.
Ancak bu süre uzadıkça vücuttaki beyin, sinir ve kaslar başta olmak üzere organlar kaybedilir.
Yeterli sıvı ve mineral alımı olmayanlar,
dehidratasyon ve elektrolit dengesizliği nedeniyle birkaç günde kaybedilir, gerekli
sıvı ve elektroliti alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir.
Ama sonuçta vücutta ciddi defektler ortaya
çıkar…
Açlık Süresince Klinik Tablo:
-Vücut total yağ dokusu miktarı açlığa dayanma
süresini etkiler.
-Günlük 2000 kalori gereksinimi olan sağlıklı,
normal kilolu bir kişi 30-60 gün aç olarak hayatını devam ettirebilirken obez
bir şahıs açlığa daha uzun süre dayanabilmektedir. Beraberinde su alımının
da olmadığı açlık durumları daha dramatik bir klinik tablo ile seyreder.
-Açlık süresince kilo kaybı ve zayıflama
klinik tabloya hakim olan bulgulardır.
-Yağ asitleri mobilizasyonuna paralel şekilde
seviyesi artan keton cisimleri ketonemiye neden olarak ağızda aseton kokusu ile
birlikte idrarda da keton cisimlerinin tespit edilmesine neden olur.
-Orbital yağların kaybı nedeniyle gözler
çökmüstür.
-Deride incelme, kuruma ve pullanma görülür,
elastikiyet ve pigmentasyon kaybı vardır ve deri uzuvlar üzerinde kıvrımlar
oluşturur.
-Kişi solgun gözükür.
-Ödem ve asit, protein kaybı nedeniyle onkotik
basınçta meydana gelen değişikliklere bağlıdır.
-Kalp kasında da atrofi oluşması nedeniyle
kalp yetmezliği gelişir.
-Arteriyel tansiyondaki azalmaya bağlı nabız
filiform özellik kazanır ve palpe edilemez hale gelir.
-Açlığın ilk 48-72 saatlik döneminde kan
basıncı sabit kalırken, nabız sayısı artar.
-Bu dönemde fizik aktivite genel olarak iyi
durumdadır ve merkezi sinir sistemi fonksiyonları hemen hiç etkilenmez.
-Açlık süresi uzadıkça açığa çıkan
sıvı-elektrolit kaybı ve ek olarak katabolizmadaki artış sonucu biriken
metabolitler nedeniyle bilinç kaybı meydana gelir, sonuçta koma ve ölüm görülür.
Sağlıklı ve normal kilolu kişilerde 1-3 günlük açlık sonrası yapılan bir çalışmada, aktif protein yıkılımı belirlenirken, obez kişilerde görülmediği bildirilmiştir. Kilolu kişiler uzun süreli açlıkta normal insanlara göre daha şanslıdırlar…
Açlık maruziyeti olan kişilerde bazal metabolizma
hızı düşer. Ancak beslenemem durumu devam ederse bir müddet sonra hipertiroidi
meydana gelir ve katabolizma daha da hızlanabilir….
Metabolik ve yapısal olarak birçok sistem üzerinde etkili olan açlık durumunda klinik tablo da benzer şekilde çeşitlilik gösterir.
-Bir idrarla azot atılımı artar. Protein yıkım göstergesidir.
-Kanda Tiroid Hormon seviyesi ilk 24 saatte
azalmaya başlar 3-7 günde %50 oranında azalır, daha sonraki dönemlerde ise artmaya
başlar.
-Açlık sırasında glukagon salgılanması artar
ve glukoneogenezin (Glukozun vücut içinde diğer moleküllerden üretilmesi) azami
olduğu açlığın 3. gününde doruğa ulaşır.
-Açlıkta 3. günden sonra hücre siklusunda
görevli enzimlerin (timidin kinaz, ornitin dekarboksilaz ve mukozal DNA
polimeraz) etkileri azaldığından, hücre mitozu yavaşlamakta ve bazı hücreler
siklusun G1 evresinde kalmaktadır.
-Bu duruma bağlı olarak epitel hücrelerinin
yenilenmesi yavaşlamaktadır.
-Beslenmenin yeniden başlamasıyla birlikte bu
enzimlerin aktivitelerinde ve hücre mitozunda artış görülmektedir.
-Açlığın şiddetine bağlı olarak gastrin düzeyinde
azalmalar olabilir.
-Açlığın süresine bağlı olarak barsaktaki pariyetal
hücrelerin tubuloveziküllerinde düzleşmeler ve zamanla ortadan kalkma
dolayısıyla da hücre içi kanalların lümenlerinde daralma ve mikrovilluslarda
kısalmalar meydana gelmektedir…
Uzun süren açlık Dünyamız da özellikle Savaşlar, ve Zorunlu Göç, Ekonomik Durumu kötü olan Ülkelerde gittikçe artmaya devam ediyor…
Bunun yanında Açlık Grevleri önemli rol oynamakta…
Kısa Süreli Açlık, Oruç ve Aralıklı Fasting
uygulamaları vücudumuzun daha sağlıklı olmasına, yenilenmesine, toksinlerin
atılmasına ve kök hücrelerimizin uyarılmasına yol açtığı için desteklenmelidir…Su
mutlaka her gün yeterince alınmalıdır….Ama uzun süreli açlık ASLA….
Açlık Durumunun Tedavisi:
Tedavi yöntemleri
planlanırken, bulantı-kusma, sindirim sistemi hastalıkları, metabolik kronik
hastalıklar, anoreksiya nervosa, malnütrisyon durumları, kronik depresyon, koma
gibi bilinç durumu değişiklikleri, yoksulluk, kıtlık, protesto amaçlı açlık
gibi altta yatan nedenin bilinmesi önemlidir.
Kişinin açlığın hangi evresinde olduğunun klinik ve laboratuvar olarak belirlenmesi, ek hastalıkların varlığı ve bu süreçte alınabilmiş gıdaların özellikleri tedavide belirleyici rol oynamaktadır.
Protesto amaçlı gönüllü açlık eylemleri ile ilgili olarak Dünya Hekimler Birliği tarafından 1991 yılında hazırlanarak yeniden gözden geçirilen Malta Bildirgesi, bu kişilerin takip ve tedavisi ile ilgilenecek hekimler için değerli bir kaynaktır.
Yalnızca sıvı ve elektrolit alınan açlıklarda, özellikle karbonhidratların alınmaya başlanması ile birlikte ortaya çıkan, kalorisi yüksek yeniden beslenme bu kişilerde B1 vitamini eksikliğini derinleştirmekte ve Wernicke-Korsakoff
Sendromu (WKS) olarak adlandırılan klinik tablonun oluşmasına yol açmaktadır. WA bulguları ile öğrenme ve hafıza defektinin beraber olduğu semptom kompleksidir.
Bu hastalarda yeniden beslenme sendromu (Refeeding Sendromu) olarak adlandırılan ve ölümle sonlanabilen bir tablo ortaya çıkabilir.
Kesin enerji yoksunluğu ve yetersiz enerji alımı nedeniyle oluşan durumların tedavisi ve bu durumdaki yaklaşımlar ise daha farklıdır.
Sözgelimi, ideal ağırlığının %30’undan fazlasını kaybetmiş bir anoreksia nevroza hastası hızlı beslenirse hipofosfatemi, kardiyak arrest ve deliryum gelişebilmektedir.
Kısa süreli açlıklar iyidir, ama uzun süreli açlık geri dönüştürülemeyen hasarlara yol açar…İnsanlığın Açlıkla Mücadelesine çeşitli yollarla destek olalım….Yardımcı olalım…
0 Yorumlar